bagdad

ReadAboutContentsHelp

Pages

7
Complete

7

54

MEHMED HURŞÎD [PAŞA]

mahallerde terâküm iderek kalan sular ve bu yakada dahî ufûnetleri müntec olarak bu cihetle ebniyeyi rahnedâr ve sâkinlerinin hastalanup fevtlerine sebeb olduğu derkârdır. Bağdâd Ahâlîsinin Sunûf ve Tebâyi‘i Keyfiyyetleri Bağdâd ahâlîsi dört kısım üzere olup bu aksâmın biri ulemâ ve biri dahî vücûh ve Kölemend bakiyyeleri ve biri ehl-i ticâret ve esnâf ve biri aylâkcılık ile hayyiz-i merkez-i ittisâfdır. Ulemâ ve vücûh kibâr meşreb olarak tabî‘atları letâ’if ve hoş sohbetlikten ve mebâhis-i ilim ve hünerden hissemend olup ekser evkâtta dünyanın nîk ü bedinden dahî serd-i mebâhis iderek içlerinden ba’zılarının evkâtı ahvâl-i idâre-i mülk ve zamân-ı sâlifden dem urmağa masrûf ve nev-resîdeleri tahsîl-i ilim ve hüner ve rükeb-i ciyâd-ı huyûle meşgûf olmalarıyla bu kısmın hoş sohbetleri çok [78] ve ulemâsına diyecek yoktur. Gerçi ulemânın derece-i ilmiyyesini fark ve temyîz idecek kudretden ve bu bâbda sevk-i semend-i kelâm eyleyecek behre ve kuvvetden berî isek de ulemâsını bir kaç tabakaya taksîm etmek lâzım gelse Ruz Bahânî Abdurrahman Efendi ve müftî-i sâbık Alûsîzâde es-Seyyid Mahmûd Efendi ve medrese-i aliyye müderrisi olup re’îsü'l-ulemâ bulunan Zehâvî Mehmed Efendi tabaka-i ûlâ ve Vâ’iz Efendi ve Mendelâvî Hacı Îsâ Efendi ve dîger üç-beş zât tabaka-i sâniye ve kusûrları ulemâ-yı âdiye hükmünde oldıkları resîde-i sem‘-i tahkîkimiz olmuşdur. Mûmâ-ileyhimden Abdurrahman Efendi fazl-ı irfân ile ârâste ve ulûm-ı şettâda yed-i tûl ile pîrâste oldığı bu mecellede ana akrân add olunan mûmâ-ileyhimâdan işidilmiş ve es-Seyyid Mahmûd Efendi'nin sâye-i ma‘ârif-pîrâye-i hazret-i mülûkânede cem‘ ve te’lîfine muvaffak olduğu Rûhü'l-Ma'ânî nâm tefsîr-i şerif mûmâ-ileyhin fazl-ı kemâline Rûhü'l-Beyân ve Zehâvî Mehemmed Efetıdi cümlesi beyninde müşâr-i bi'l-benân bir zât-ı kâmilü'l-irfândır. Mûmâ-ileyh es-Seyyid Mahmûd Efendi'nin şi‘ir ile me’lûfiyeti yoğise de arabça nesir ve inşâsı a‘lâ ve Mehmed Efendi'nin Arabî ve Fârisî eş‘ârı nefîs ve müstesnâdır. Mendelâvî Hacı Isâ Efendi'nin dahî Türkçe ve Arabî ve Farisîce eş‘âr-ı belîgası olduğu işidilmiş ve bir iki kasîdesi görülmüşidi. Zavallı Köfemend takımının âfitâb-ı ikbâl-ı teğallüb-i iştimâlleri Mağrib-i ahz ve istîsâle hübût ideli beri gûyâ şems-i ziyâ bahş-âlem Mağrib'den tulû‘ itmiş gibi bu vakitler kendülerine âhir zaman ve hasb-ı hallerinde artık Dâvûd Paşa'dan sonra dünyânın neye tahammülü vardır diyerek vâsıl-ı medâric-i ye’s ve hırmâın olmuşlardır. Tüccâr ve erbâb-ı hıref dâimâ dâd ü sitedlerinde olarak işlek adamlar [79] ve ehl-i zirâ'at ve hırâset olanlar dahî herbâr iş ve gücleriyle evkât-güzâr olur kimselerdir. Aylâkcı takımı "minkale" ve "dama" oyunlarıyla kahvehânelerde uğraşarak ömr-i azîzlerin rezâletle imrâr ve gâh-gâh olunan tenbîhâttan mütenebbih olmayup lâ‘b-i kumâr ile dahî rehrev tarîk-i idbâr olmaktadırlar. Yerlülerin kisve

Last edit over 3 years ago by norabarakat
8
Complete

8

SEYÂHATNÂME-İ HUDÛD

55

ve kıyâfetleri Basra ahâlîsi gibi olarak vücûh ve müteşahhıslarından ba'zıları ta‘lîm ettikleri avcı kuşlarla sayd ü şikâra mecbûr ve gâhide bir kuşlarına caylâk aldırsalar dîger ders ve ticâretten fâ’îde-mend olanlar gibi azîm fâ’ide gürmüşcesine bir kaç şene mesrûr ve mahbûr olurlar. Bağdâd'da Yâhûd tâ’ifesinden hayli nüfûs olarak ağlebînin işleri sarraflık olduğundan envâ'-ı meskûkât-ı atîka da Basra Yahûdî'lerinin kâr ve san‘atlarını bunlar duhî ziyâdesiyle icrâ etmektedirler. Bu Yahûdîler'de mu‘teber ve oldukça zengin tüccâr dahî bulunur. Bağdâd ahâlîsinin ekser et‘imeleri pirinç ve lühûm olarak sebzeden bamya ve bâdincân ve pazı ve kabak ekl iderler. Merhûm Necîb Paşa zamânına gelince başka türlü sebze bulunmaz iken merhûm müşârün-ileyh enginar Frenk bâdincânı ve lâhana dahî yetiştirüp el-ân bunlar dahî bulunmaktadır. Ve her kaç türlü ta‘âm pişürirler ise sofraya her nev‘îden karşulıklı ikişer sahan dizüp pilâvı dahî sofranın orta yerine koyup elleriyle tenâvül iderler. Bâlâda bildirildiği vechile Bağdâd'ın çarşû-bazârları yerlü yerinde ise de oralarda bulunan gurebâ ve müsâfirler içün çarşûların pek çok yerinde kıymalı ve soğanlı kebâb pişirüp sattıklarından ve bu aşçıların dükkânlarında olan ocakların [80] bacaları olmayup üzeri kapalı dükkânda kuru bir ocaktan ibâret olduğundan yakdıkları kömürün ve piştirdikleri kebâbın kokuları çarşûya yayılmağla bu keyfiyyet yaz mevsimlerinde inşânı sersem ider ve mi ‘deye bulantı verir bir hâlettir. Bağdâd Şehrinin Ebniyesi Bağdâd'ın ebniyesi yarım kârgîr olarak divârları tuğla ve harc ve çamur ile inşâ olunur ve bir hâneyi hâricden gören muhkemlikde Kasr-ı Şeddâd’a mu‘âdil sanur ise de çünki bir divârın iki yüzünü tuğla ile örüp ara yerlerini moloz ile imlâ eylediklerinden ve kuşaklar ile bend ettikleri de kabîl olduğundan teba'iyyet olunmuş olan molozlar sıkışup bel vererek az müddet içinde münhedim olur. Oralarda sıcakların şiddetinden nâşî ebniye inşâ idenler hânelerin havâdâr olmasını iltizâm etmeğe mecbûr olduklarından hânelerin "harem" ve "selâmlık" dâ'irelerinin orta yerlerini boş havlı ve ebniyeyi han-vârî havlıların etrâfında tarh ve inşâ iderler ve her hânenin yaz mevsimlerinde gündüzleri serince oturacak "serdâb" ta‘bîr olunur zemînden derince yerleri olur ve akşâm vakitlerinden sabâha kadar havâya serinlik geldiğinden gerek ebniyenin içi ve gerek serdâblar ziyâdece sıcak görünmekle akşâmdan sonra oturmak ve yatmak içün hânelerinin damlarına çıkılmağa ihtiyâç mess etdiğinden damlar düz satıhtır. Ağleb ebniyeleri ikişer kat olarak odalarının yanlarında açık yerler bulunur. İşbu ebniyenin zîneti Acemkârî âyîne-bend ve oyuncak kabîlinden ahşâb oymalar ve alçıdan ba'zan [81] kabartma şeylerden ibârettir. Düz büyücek tahta nâdir olduğundan tavanları bütün geçme parça parça tahtalarla yapılur ve müddet-i kalilede perişan olur.

Last edit over 3 years ago by norabarakat
9
Complete

9

56

Bağdâd'ın Mahsûlâtıyla Mahall-i Sarfı Bağdâd'ın mahsûlât-ı sınâ'iyyesi bâlâda beyân olunmuşidi. Ol mahsûlât dâhil-i şehir ve eyâletten te ‘addî olmayup mahallinde sarf olunur. Mahsûlât-ı arzıyyesinin ağlebi hurma ve hınta ve şa’îr ve ba’zan çeltük ve darudur. Bostân ve sâ’ir bu makûle mahsûlâtı dahî mebzuldür. Karpûz kavun ve hıyar ve acur ve bamya ve bâdilcânı birkaç kerre döl verdiğinden tükenmek bilmez limon ve turunc vc portakalına diyecek yoktur. Üzüm ve sâ’ir meyveleri var ise de şâyân-ı vasıf değildir. Hurma mahsûlâtının yerinde sarf olunandan mâ'adâsı Acem ve Kürdistân ve Musul taraflarına ve urbân aşâyirine sarf ve fürûht olunur. Hınta ve şa'îr mahsûlâtı dahî Basra tarafına ve andan Basra körfezi tarîkiyle deryâya da götürülür ve ol tarafa yalnız Bağdâd'ın zehâiri gitmeyüp Bağdâd tevâbi‘inden olan Hille ve Cezîre’de ve Şâmiyye ve Berrü'ş-Şarkî'de olan Müntefik ve Benî Lâm ve Değâre ve Afec ve Hazâ’il aşîretlerinin hınta ve şa‘îr ve çeltük mahsûlâtının ekserisi kezâlik Dicle ve Fırat nehirleriyle Basra'ya indirilüp oradan deryâya nakl ve sarf olunmaktadır. Bağdâd'ın Köprüsünün Hâl-i Perîşâniyeti Bağdâd şehri sevâd-ı Irak'ın kürsî-i eyâleti olarak bunca nüfûsun mercî‘i bir memerr-i azîm olduğuna Dicle nehri vasat-ı şehirden akdığına [82] nazaran nehr-i mezbûr üzerinde olan köprünün muntazam ve her mevsimde üzerinden mürûr olunacak sûretle kavî ve muhkem olması iktizâ ederken şimdiye gelince istî‘mâl oluna gelen köprüsü otuz dokuz tonbaz üzerine mefrûş ve mevzû' çörçöb makûlesi ağaçlarla kurulmuş ve zencir ile rabt olunmuş ensiz ve parmaklıksız bir şey olduğundan ve her bir tarafı delik deşik bulunduğundan eğerçi üzerinden piyâde ve süvârî geçenler olur ise de sakatlık vukû'undan hâlî değildir ve bu hâliyle üzerinden geçmek ya ödü patlamış zabtiye neferi ve kavas veyâ balık gibi şinâver ve gavvâs olan ve canını bir soğana değişdiren urbân makûlesinin harcıdır. Sular çoşdukça köprünün zencirleri kırılup perîşân olageldiği bi't-tecrübe ma'lûm olduğundan suların çoşkunluğuna mezkûr köprü taraf-ı hükümetten kesdirilüp mürûr ve ubûr oralarda müsta'mel "koffa" ta‘bîr olunur bir şey’e münhasır olursa da suların ziyâde tuğyânında lâyıkıyla kullanılmadığından ebnâ-yı sebîl bir müddet dûçâr-ı ukde-i ta ‘tîl olur. Mezkûr köprünün rüsûmât-ı mahsûsası olduğuna ve mürûr ve ubûrun kesret ve vefretine nazaran vâridâtı mesârif-i inşâ’iyye ve i'mâriyyesine vefâ ettikten sonra hayli fazlası dahî kalabileceğinden 1

Koffa ta'bîr olunan şey iki ya üç arşun kutrunda ve bir arşun umkunda kandil çöreği resminde sepet gibi örülmüş ve zift ve katran ile kalafatlanmış müdevver bir nev‘î mi'berdir ki âhâr hiç bir mahalde görülmemiş bir veyâ iki kişi kürek makâmında birer parça tahta ile kullanurlar döne döne gider bir şeydir.

Last edit over 3 years ago by norabarakat
10
Complete

10

SEYÂHATNÂME-I HUDÛD

57

başka lâyıkı vech üzere inşâ ve câ-be-câ i'mârına i'tinâ olduğu halde her vakit ta'tîlden vâreste olacağından ber-vech-i muharrer intizâm istihkâmına i'tinâ olunmuş vâridâtının dahî izdiyâdına bâ'is olacağı şüphesizdir. Karşu Yaka’da Bulunan Makâmât-ı Âliye Dicle nehrinin cânib-i yemîninde Yûşâ Peygamber aleyhi's-selâmın makam-ı [ 83] şerîfi ve evliyâ-i kirâm hazarâtından Şeyh Ma'rûf el-Kerhî ve Cüneyd-i Bağdâdî ve daha sâ’ir zevât-ı aliyyenin merâkıd-ı münevvereleri ve Harûn erReşîd halîfenin halîle-i mebrûreleri Sitti Zübeyde nâm hâtûn sâhibetü’l-hayrât ve Dîvâne Behlûl merhûmun türbeleri olup dâimî ziyâretleriyle kesb-i feyz ü fütûh olunur. Kasaba-i A‘zamiye Tâbi‘-i Bağdâd Kasaba-i A'zamiye Bağdâd şehrine tahminen yarım sâ'at mesâfede Dicle nehrinin taraf-ı yesârında vâki' takriben iki yüz hâne ve cüz’î çarşûyu hâvî bir mahal olııp ser mezhebimiz İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Nu'mân İbn-i Sâbit radiyallahü anh hazretleri orada mütevâri-i rahmet bârî olduklarından mahall-i mezbûr nâm-ı nâmîlerine mensûben Kasaba-i A'zamiye yâhûd İmâm-ı A'zam kasabası ismiyle yâd olunur. Müşârü'n-ileyh hazretlerinin türbe-i münevvereleri orada vâki' câmi'-i şerif derûnunda olarak ziyâret-i pür-meymenetleriyçün cum'a günleri pek çok halk gelür. Ve cum'a namâzı edâsından sonra ol civârda kâ’in bağçelere varup teferrüc iderler. Bu kasabanın etrâfı sûr ile muhâttır. Evâ’ilde Bağdâd şehrinin etrâfını İranlu istîlâ eyledikte câmi ‘-i şerîf ve türbe-i münîf derûnlarına hayvânlarını rabt edüp dürlü hareketlere cesâret etmiş oldukları meşhûrdur. Kasaba-i Kâzımiye Tâbi‘-i Bağdâd Kasaba-i Kâzımiye dahî Bağdâd şehrinin tahmînen bir buçuk sâ'at mesâfede Dicle nehrinin taraf-ı yemîninde kâ’in olup takrîben iki bin hâne ve bir kaç (841| han ve hayli çarşû-bazârı hâvî bir kasaba olarak evlâd-ı Hazret-i Ali’den İmâm Mûsâ el-Kâzım hazretleri orada medfûn olmağla bu dahî ol zât-ı âlî simâtın ism-i şerîflerine nisbetle Kasaba-i Kâzımiyye ismiyle yâd olunur. Acemler'in ifrât muhabbetlerinin bir mikdârı bu zât-ı âlî-kadr haklarında masrûf olduğundan türbe-i münevverlerin dâhîlen ve hâricen hayli tezyîn etmişlerse de câmi'in havlısında Havz-ı Kür ta'bîr olunur bir havuzları olup ta'âmda pişecek lühûmât ve sâ’ireyi derûnuna daldırup çıkarırlar ve derûnunda abdest alurlar ve ayak yolunda isti'mâl eyledikleri ibrikleri sokup doldururlar. Daha nice zikri müstehcen işler işlerler. Havz-ı mezbûrun ise suyu râkid olduğundan ta'rîfden hâriç bir mertebede pis çirkin râyiha peydâ etmekle A'câm’ın terbiye olan hürmet ve ri‘âyetleri bununla

Last edit over 3 years ago by norabarakat
11
Complete

11

58

MEHMED HURŞÎD [PAŞA]

ızâ'a olduğu bî-iştibâhdır. Fâtih-i Bağdâd cennet-mekân Sultân Süleymân Hân hazretlerinin türbe-i mezkûreye muttasıl cesîm bir câmi ‘-i şeriîleri var ise de hayfender-hayf ki kasaba-i mezbûrede sâkin olanların ekserîsi Acem ve teb‘a-i Devlet-i aliyyeden bulunan sekenesi dahî Şî‘îyyü'l-mezheb olduklarından câm i‘-i mezkûr hâlî ve mu‘attaldır. Türbe-i mezkûrenin ziyâret günleri Cum ‘aertesi günü olduğundan bahâr ve yaz mevsimlerinde Bağdâd'dan zükûr ve inâs olarak pek çok kimse ziyâret bahânesiyle Bağdâd'dan kasaba-i mezkûreye giderler ve ekserleri yol üzerinde olan bağçelere girüp eğlenürler. Lâhika: Dersa‘âdet'te çapkıncı bârgîrleri olduğu gibi Bağdâd'da dahî gerek bağ, bağçelere ve gerek mesîre olan yerlere ve kasabateyn-i mezbûreteyn (ya‘nî Imâm-ı A ‘zam ve Mûsâ el-Kâzım kasabaları) [85] gidüp-gelmek içün orada beyâz ve iri ve gâyet eşkin ve rahvân mekkârî merkebleri vardır. Hayvânı olmayan zükûr ve umûm inâs1 bu merkeblere süvâr olurlar. Merkebleri bu sûretde kullan­dıklarından başka çünki bir iki yerden dolapla alman sudan başka Dicle nehrinden Bağdâd şehrine su akıdılmadığından hayvânlarla su taşımağa mecbûr olmalarıyla sakaların çoğu merkeb kullanur. Merkebler ber-minvâl-i muharrer hem binmeğe ve hem de Bağdâd gibi cesîm yerin suların taşımağa ve sâ’ir işlere yaradıklarından vâfir makbûliyetleri olup râbıtaluca merkeb iki bin ve iki bin beş yüz guruş kadar bahâ eder. Garîbe: İranlular gûyâ nâ’il-i mağfiret olmak içün mevtâlarmı getürüp kasaba-i mezbûrede defn edegeldiklerinden ve orada bulınan kilâb ve tilkü ve sâ‘ir canavarlarından bir kabre defn olunan cenâzeyi müddet-i kalîle zarfında bulunamamalarıyla ve gâh gâh kilâb ve tilkü ve hınzîrların kabirlerden çıkup kaçdıklarını gördükleri mesbûk olmasıyle bu hâli emvâtın orada tebdil-i hey’et ettiklerine haml ederek beynlerinde "filân vakit filân yere defn olunan Mîrzâ Gülbalî Hân hınzîr olupdur, özüm görmüşüm ki kabirden kaçubdur", diyerek mevtâlarının gâh köpük gâh hınzîr ve tilkü olup kabirden savuşduklarını söylerler. Bu i‘tikâdlarına bir ma'nâ verilemez! Zîrâ bir adamın ba‘de'l-mevt adıyla murdâr hayvân şekline girmiş olması eyü ma'nâya haml olunamaz. Zâhir o makûleler hulûlî mezheb adamlardır ki bu i ‘tikâd-ı fâside mübtelâdırlar. Hulûlî mezheb olanlar ise haşr ü neşri inkâr eder bir halk olduklarından mevtâları ha köpek olmuş ha hınzîr olmuş müsâvîdir. Hazelehümu'l-lah.

1 Bu mahallere piyâde gidüp gelen zükûr ve inâs var ise de umûm inâs ta'bîri süvârî giden inâsin sâ’ir hayvâna binmediklerinden kinâyedir.

Last edit over 3 years ago by serraokumus
Displaying pages 6 - 10 of 239 in total